Cennet Nerede?
Hadimül Müslimin Ahmed Yasin Bursevi (k.s.a) 21.02.2015 tarihli sohbetinin son bölümü. “...Amaçları cennetti bu dünyada.” Şimdi buraya bir nokta. Burası bombanın patladığı yerdir. İtikatınla alakalıdır. Çoğu bunu bilmiyor. Onun için akaidini düzelt şimdi. “Amaçları cenneti bu dünyada tesis etmekti ve koskoca bir imparatorluğun temelini attılar.” Bütün kitaplarda buyurulur ki; Cennet ve cehennem Cenab-ı Allah’ın bildiği bir alemdedir. Kabirdekiler de hem cennet hem cehennem hayatı yaşarlar. Halbuki cennet mi var orada? Gidelim kabristanları kazalım da altında cennet var mı bakalım. O senin, benim anlayışıma göredir. Ruhlar alemi diye bir şey var. Bakın cennet de cehennem de boştur. Herkes cennetini de cehennemini de burada kendi ihya eder. Nasıl kendine ev yapıyorsun, güzel ahlakınla da kendine cennette köşk yaparsın. Hizmetle hurilerini kazanırsın. Cennetinin genişliği sana bağlıdır. Misal vereyim; bu yaşa gelmişim, hoca olarak bir cami, bir dergah açmışım. Yedi dönüm içerisinde, cennet bahçesi gibi huzur içinde, doğruluk içinde, sadakat içinde yaşıyorum. Öldüğüm zaman da benim cennetim oradadır. Ama oradaki yedi değil de, yedi yüz milyon dönümdür. Ben meyhane açmadım, bar pavyon açmadım, kahve açmadım cehennem olsun. İnsanları gaflete sürükleyen, terörist yapan bir yer açmadım. Cenneti de siz yaparsınız, cehennemi de. Burada fıstıkçı dükkanı açarsan, orada biraz büyük çerezci dükkanın olur. Ama cennettekilere satarsın, ama cehennemdekilere, ama yol üstündekine. Herkes kendisi yapar işini. Cennetini de cehennemini de. Onun için nasibi olan kalır, nasibi olmayan gider. Burası çok önemli. Cennetinizi siz doldurursunuz, cehenneminizi de. Cehennemde küçücük bir sobada da yanmak var. Ya da Bursa ovası gibi ateşin içinde yanmak da var. O senin yaptıklarına, zulmünün oranına bağlıdır. Ona göre cennetini de sen yapacaksın. Bu dünyada işi aşı düzgün, ailesi huzuru düzgün olup da, kendini din yolunda harcayan insanlar da aynen öyledir. “Eğer bu şekilde teslim olur dava adamı çıkarsa, on tane adamla yeni devletin temelini atarım.” On tane dava adamı nerede. Sohbet bitince eve kaçmaya yetiştiremiyor herkes. Hanım bekliyor, çocuk bekliyor… Ama sen ne zaman dervişlik yapacaksın? Ne zaman yapacaksın vazifelerini. Her hafta geliyoruz işte senin eve, hoplayıp zıplayıp, yeyip içiyoruz. Bir hafta da sana gelelim. Olmaz benim evim dar, hanım kızar. Geniş yapsaydın kardeşim. Bankaya para koyacağına, evini geniş yapsaydın, sana da gelseydik. Sen kimse gelmesin diye hazırlığını ona göre yapmışsın. “Mürşitlerimiz olduğu halde biz aynı aşkı ve şevki neden yakalayamıyoruz?” İşte şimdi sofinin düşüncesine geliyoruz. Bunu düşünmeyen sofi yoktur. Bunları düşünür, düşünür sonra her meselede suçu şeyhine atar. Bana himmet etmedi. Bana nazar etmedi. Bana şunu vermedi, bunu yapmadı. Kabahatli olan şeyh. Nasrettin hoca boşuna demedi. Hocanın evi soyuldu, ahali hocaya demediğini bırakmadı. En sonunda dayanamadı “Bu hırsızın hiç mi suçu yok mu” dedi. Dervişte hiç kabahat yoktur. Mübarek zattır hepsi. Her şeye çok layıktırlar ama mürşitler kalleş, vermiyorlar size. Halbuki bu akaid bozukluğudur, gizli şirktir. Mürşit Allah’ın muradından gayrı hareket edemez. Allah verdikten sonra bütün alem önüne geçse, sana kim engel olabilir. Rasullullah verdikten sonra kim sana engel olabilir? Sen içindeki niyetlerden dolayı onu alamazsın. Şemsiyeyi tuttuğun zaman nasıl yağmur sana değmiyorsa, içindeki bazı şüphe ve şekler, suizan ve vesveselerden dolayı, sana gelen her türlü himmet, cama değmiş gibi dışarı akıyor. Senin toprağa değmiyor. Onun için senin toprak kuru, orada hiçbir şey yeşermiyor. Çünkü gönlünün en derininde, sen çok anasının gözü adamsın. Her şeyi sen biliyorsun. Her şeyi sen yapıyorsun. Sen olmazsan olmaz bu işler. He he der, istişare eder, yapacağından geri kalmaz. Ondan sonra da nefs kendini kamuflaj etmek için, “şeyh himmet etmedi” der. Çünkü nefsin elinde oyuncaktır. Ve bunda ısrar ettiği vakit, on sene, yirmi sene sonra da olsa, bu sefer silsile-i saadat kuvvet ve kudretiyle onu dergahtan uzaklaştırır. Bu sefer neden dergaha gitmiyorsun diye sorulduğunda; "sormayın ben anasının gözüydüm, şunları yapıyordum, içimden bunlar geçiyordu" diyemez. “Kardeş sorma ben çok iyi adamdım ama şeyh benim kıymetimi bilmedi” der. Öyle miydi falan derken sohbet koyulaşır; "sizin bilmediğiniz başka şeyler var, bizim şeyh şöyleydi böyleydi" derken öyle haddi aşar ki tutabilene aşk olsun. Ağızdan çıkan söz o kadar büyür ki, sahibini yutar. Bunu Rasullullah anlatır. Ama diyemez benim nasibim yokmuş, ya da benim kısmetim bu kadarmış diye. Allah orada kalan kardeşlerimin kuvvetini artırsın. Bana da merhamet etsin tekrar düzeleyim ve kaldığım yerden devam edeyim, demez ve diyemez. Mürid ondan sonra kendini zehirler gider ki Allah muhafaza eylesin."